Yorgun gözlerini bir nebze olsun dinlendirmek için kapattı. Sıralı beyaz kirpikleri, çökmüş gözaltları, kırışmış göz kenarları geçen zamanın kendisine bıraktığı mirastı. Hafifçe esen rüzgar, kırlaşmış saçlarını dalgalandırdı. Öğle güneşi iyiden iyiye bastırmış, ısısını sırtında hissediyordu. Yüzünü denize çevirmişti. Yüzüne çarpan rüzgar, inatçı saç tellerini gelişigüzel savuruyordu. Hırıltılı nefes sesleri duyuluyordu yakından, nefes almak ruhuna güç geliyordu. Artık çökmüştü, gençliği de o talihsiz olayla birlikte toprağa karışmıştı. Yüreğini ruhunun ruhunda bırakmış, canlara can olamamış ve canını sevdikleriyle birlikte öldürmüştü. Taşımakta zorlandığı bedenini zorlayarak derin bir nefes aldı ve bununla beraber sol gözünden bir damla gözyaşı sessizce aktı. Titreyen elleri kahverengi bastonunu sıkıca tutuyor, uzaklara dalıyor, gözlerini bir noktadan ayırmıyordu. Onu bulanlara tek kelime etmemişti, onlar da dilsiz olduğunu düşünmüşler, yüzündeki acı dolu ifadesini anlamış ve üzerine gitmemişler, sıkıcı sorular sormaktan kaçınmışlardı. Sonraki günler ise onunla iletişim kurmak isteyenlere donuk bakışlarla bakmış, beyaz çehresinde tek bir ifade oynamamıştı. Zavallı kadıncağızı böyle kabul etmişlerdi.
Yaşlı kadın, her zaman geldiği parka güneş tam tepedeyken uğrar, denize yakın olan eski, boyalarını dökülmüş olan banka oturur denizi izler ve bir noktaya dalardı.
Bu dilsiz yaşlı kadın, hergün deniz kıyısındaki parka gelip uzaklara dalarak ne düşünüyordu? Yaralı bir kadının yüreği nasıl olurdu? Kıyıya çarpan dalgalar içindeki yangına değiyor bulunduğu enkazı bu şekilde söndürüyordu belli ki.
Yaşlı kadın parkı her gün öğle vaktinde ziyaret etmeye devam ediyordu, acısını bir nebze olsun dindirmek için. Kasaba sakinleri artık onu yakından tanıyor, nerede olacağını biliyorlardı. Bakımıyla ilgileniyorlar ve ilaçlarını eksik etmiyorlardı.
Kasabalılar onu yıllarca dilsiz sanmaya devam ettiler. Oysa yaşlı kadının içindeki yangın dinmiyor, kemikleri içinden ateşinin silüeti görülüyordu. Yaşlılığı ve hastalıkları değil, derdi onu tüketiyordu. Ağzını bir açsa yanardağı misali taşacaktı. Fakat bunların hiçbirisi olmadı. Yaşlı kadın yine bir öğle vakti yavaş adımlarla bastonundan destek alarak parka ulaştı. Bu kez o eski banka oturmadı, adımlarını denizin sularına yönlendirdi ve yürüyerek derin suların arasında gözden kayboldu. O günden sonra yaşlı kadına bir daha ulaşılamadı. Kasaba sakinleri yaşlı kadın anısına eski bankın bulunduğu yere mezar inşa ettiler. Onu kimse tam anlamıyla tanımadı, derdini bilemediler fakat onu anlamak için her gün ziyaretine gelmeye devam ettiler.
Yorumlar