Ruhun Demoralizasyonu; Nefret
Nefret duygusunun kökenini merak ederek uzun zaman bunu irdeledim. İçimde göğsüme kadar yükselen, yakıcı bir ateşti nefret duygusu. İnsan bir kere nefret etmeyegörsün. Artık bütün hayatımıza yayılan bir yaylım ateşine dönüşüyor. Etrafımızda ne varsa tek tek nefret etmeye başlıyoruz.
Kendi adımızdan, memleketimizden, ülkemizden ve yavaş yavaş her şeyden nefret ediyoruz. Peki bu duygunun ilk tohumu nedir, bu durumun fitili ilk nerede ateşleniyor ?
Duygularımız ve hayatımız baskılandığında, yaşamamıza izin verilmediğinde nefret filizleniyor. İnsan bastırıldığını ve engellendiğini düşündüğünde ilk nefret tohumu çatlıyor. Böylelikle içimize dönüp çözmemiz gereken sorunlarımızı dışarıda aramaya başlıyoruz. Ötekileri değersizleştirirsek kendimiz değerli olacağız sandık.
Sevmek ve kabullenmek işin zor olan kısmıydı. Kendimizi tanımlamamız için hayatımızda sevdiğimiz şeyleri ayıklamaktansa nefret ettiklerimizi ayıklayıp ” işte ben buyum” diyerek kendimizi nefret ettiklerimizle tanımladık ve dünyaya kendimizi öyle tanıttık. Benliğimizi sevdiğimiz şeyler üzere tanımlamak zordur ve emek ister. Var mısınız zor olanı başarmaya?
İçimizde nefret bir kere uyanırsa bu duyguyu hiç suçu yokken ailemize, kaynanamıza, kocamıza, eşimize ve hatta çocuğumuza bile yansıtırız. İnsan içinde olanı dışına verebilir. İçinde nefret varsa nefret edecek bir şey bulursun zaten.
Nefret duygusunun nasıl hâsıl olduğunu anlamanız için şöyle söyleyebilirim ki, vermek istediğiniz tepkileri veremiyorsunuz, karşı taraftan korktuğunuz için ya da ayıp olacağını düşündüğünüz için. Sebep her ne olursa olsun ya birisi tarafından duygu ve tepkilerin engelleniyor ya da sen kendi kendini bastırıyorsun. Sonuç olarak ifade edilmemiş ve bastırılmış her duygu içimizdeki nefret tohumlarını yeşertmeye yetiyor da artıyor bile.
Ruhunun istediği gibi konuş, davran ve yaşa. Başkalarının ve kendinin içindeki ruhunu engellemesine, yönlendirmesine izin verme. Böylelikle keşkelerin ve içine attıkların olmayacak. Hayata daha anlam dolu gözlerle bakacaksın. Kötüyü değil iyiyi ve güzelliği arayacak gözlerin.
Neden bazı insanlar hayatta hep güzellikleri fark eder de bazıları güzelliklerin yanından geçip gider?
Öncelikle içindeki nefret duygusunu tanımla ve bunun bir sorun olduğunu fark et.
Evet hayatımızda bazı insanlar rahatsızlıklarımızı ne kadar ifade etmeye çalışsak da bize zarar vermekten geri durmuyor ama bunun çözümü ondan nefret etmek değil. Nefretin ateşi karşı tarafa zarar vermiyor yalnızca bizi yakıyor. Durumlara ve kişilere karşı tepkimizi değiştirmek bizim elimizde. İnsanları olduğu gibi kabul ederek sevgi bilincine kavuşuruz. O bize zarar vermeye çalışırken ona karşı doğru mesafeyi ayarlayıp çamurun üzerimize sıçramasına engel olabiliriz. Herkesle her zaman görüşmek zorunda değiliz. Bu bizim ailemiz olsa bile bize zarar verip enerjimizi düşürüyorsa doğru mesafeyi ayarlamak durumundayız. Yeter ki o nefret duygusunu bünyemizden uzaklaştıralım ve sarmaşık gibi hayatımızın her yerini sarmasına izin vermeyelim.
Durun ve kendinizi izleyin, şu anda bu nefret bana ne yapıyor? Yüzüm kızarıyor, kalp atışlarım hızlanıyor ve gözlerim yanıyor. Kendinizin bu halini beğendiniz mi? Ruhunuzu sevgi kurtaracak, nefret sizi cehennem çukurlarından birine çekecek. İşte dünyadayken de cennet ya da cehennem hâllerinde yaşıyoruz. Nefret cehennem hâlidir, çıkın o kuyudan.
Umarım insanların iç dünyalarını kendinize bulaştırmadan, sevgi bilincinde ilerlersiniz bu dünya bahçesinde…
Yorumlar