Sessizlikte Büyüyenler
Bazı insanlar gürültüde büyür. Kalabalık sofralarda, yüksek sesli tartışmalarda, kahkahaların duvarlara çarparak yankılandığı evlerde… Onların hayatı hep konuşmanın içindedir. Ama bazıları da sessizlikte büyür. Sessizlik, onların hem yoldaşı hem de öğretmenidir.
Ben sessizlikte büyüdüm. Gürültüsüz, sakin, hatta zaman zaman yutkunması bile duyulan odalarda… Sessizlik bizde yalnızlık değildi; daha çok bir alışkanlık, bir iklim gibiydi. İnsan bazen yalnızlığı seçmez; yalnızlık onu seçer. İşte o zaman sessizlik, duvarları örülmüş bir arkadaş gibi yanı başına yerleşir.
Sessizlikte büyüyenler konuşmayı geç öğrenir belki, ama düşünmeyi erken kavrar. Kelimelerle değil, bakışlarla konuşurlar. İçlerinde bir dünya kurarlar ve o dünyanın kapısını kolay kolay kimseye açmazlar. Çünkü o kapının ardında hem kırgınlık hem umut, hem suskunluk hem hayal vardır. Konuşmazlar çünkü çoğu zaman anlatmaya değer bir dinleyici bulamazlar.
Ama işin tuhaf yanı şu ki, sessizlikte büyüyenler en çok söyleyecek sözü olanlardır. Yazıya sarılırlar, çünkü sesin ulaşamadığı yerlere kelimeler ulaşır. Kalem, onların dili olur. Bir cümleyle suskun yılların hesabını görürler. Bir paragrafta bütün bir çocukluğu saklayabilirler.
Ve sessizlikte büyüyenler, iyi duyar. Kalbin ritmini, birinin gözlerindeki sarsıntıyı, suskunlukla anlatılan bir "yardım et" fısıltısını… Çünkü sessizlik onları hassas kılmıştır. Gürültüde boğulmazlar; tam aksine, birilerinin sessizliğinde kendilerini bulurlar.
Belki de bu yüzden, dünyanın en kırılgan yerlerinden biri olan vicdan, sessizlikte büyür.
YALÇIN SEVİM
Yorumlar