İçerik Resmi

IŞIK


favorite 0 visibility 4 bookmark 0


Güneş, ilk gün ışığını denizin üstüne düşürmüştü o sabah. Işık denizin içine indi, balıklarla ve ona yabancı gelmeyen yıldızlarla karşılaştı. Işık bir balık oldu, gümüş pullarla kaplı gövdesini kıvrakça dans ettirerek suyun derinlerine ilerledi. Bir balık sürüsüne yaklaşsa da uzun süredir oldukları yerde daire çizen balıklar onu gördükleri anda kaçıştılar. Oysaki onlardan farklı görünmüyordu. Işık yukarıya baktı, anne güneşin onu buraya bırakmasının nedeni var mıydı? Cevabı yüzeyde aramak istedi, balık güçlü bir sıçrayışla sudan çıktı. Gökyüzünde gördüğü bir canlı olacaktı şimdi. O artık bir kuştu. 

Tüyleri rengarenkti; kuş adeta vişnenin kırmızısı, karın beyazı, eriğin moruydu. Yemyeşil ormanın içindeki binbir dalda yüzlerce kuş yaşamlarını sürdürüyordu. Diğer kuşlara ulaşmak için kanatlarını olabildiğince çırpsa da hangi kuşun yanına gitse o kuş bir başka dala konmak üzere yanından uçup gidiyordu. Onlara benzemek için çıkardığı minik cıvıltılar sanki birer çığlıktı. 

Deniz soğuk, gökyüzü yalnızdı. Yeryüzünde koşturarak eğlenen karaca geyiklere ilişti gözü. Ne kadar da mutluydular, o da onların oyununa katılabilir miydi? Bedeninin çevresi kıvılcımlar gibi dağıldı ve ışık bu kez ormanın içinde zıplayarak yürüyen minik bir karaca geyiğe dönüştü. Birbirini kovalayan diğer yavru geyiklere selam verdi. Oynamak istediğini burnunu yaklaştırarak, ayaklarını toprağa sürerek söyledi. Yavru geyikler ona baktı, bir tanesi ona adım atmışken bir baba geyik aralarına girdi. Yabancıyı kokladı, öfkesini hissettiren büyük bir bağırtıyla onu kovdu. 

Kaçtı. Ondan kaçtıkları gibi o da kendinden kaçmalıydı. Işık ormanın kıyısına doğru süzüldü. Bir mezarın başında diz çökmüş bir kadın gördü. Kadın ağlıyordu; sesi düzensiz, nefesi titrek, elleri çamura bulanmıştı. Işık yavaşça kadına yaklaştı. Kadının gözleri yaş içinde parlıyordu. Kendisine yaklaşan aydınlığı fark edince irkilip başını kaldırdı. Işık kadının elinde küçük bir fotoğraf gördü; uzun saçları adeta bir kuş yuvasına dönen ve en geniş gülümsemesiyle inci gibi dizilmiş dişlerini gösteren bir çocuğun fotoğrafıydı. Gözlerini kameranın arkasındaki kişiye sabitlemiş, tüm mutluluğunun kaynağını sanki kameranın çekmediği kısımda bırakmış gibiydi.

Işık bir kez daha denedi. Fotoğraftaki çocuğun şeklini aldı. Bir anlığına daha çok parladı ve fotoğraftaki çocuğun aynısı, sadece güneşin sarısından gelen parlaklığıyla göz alan bir versiyonu oldu.

Kadın birkaç saniye nefessiz kaldı. Sonra çığlık atmadan, sorgulamadan, hiç düşünmeden ona sarıldı. Işık başardığını düşündü. Kadının gözyaşlarının tenine düştüğünü, parmaklarının titrek dokunuşunu hissetti. Denk olmak böyle bir şey miydi?

Kadın kollarını ondan ayırdı, oğluna bir kez daha baktı. Gülümsedi, hızla elinden tutup evlerine götürdü mucizevi çocuğunu. Beraber dans ettiler, kadın onu kollarında döndürürken ışık gülmeyi öğrendi. El ele tutuşup ormanda yürüdüler, ağaçların kalın gövdelerine tırmanıp manzarayı seyrettiler. Yere örtü serip kadının özenle hazırladığı kekleri yediler. Oğlunun en sevdiğiydi bu. Çimenlerin üzerinde top oynadılar, eve dönüş yolunda şarkılar söylediler. Her gün güneş biraz daha parlıyordu sanki.

Zamanla kadın değişti. Çocuğu bir an bile yalnız bırakmaz oldu. Odanın kapısını kapatmasına izin vermedi. Kuyuya gidemezdi, yükseğe çıkamazdı. “Tek başına yapamazsın.” veya “Beni bırakma.” derdi kadın. Gece uykuda sıkıca sarılırdı ona, nefes alamazdı çocuk. Kadının yüzü uyurken hep acı çekiyormuş gibi görünürdü. 

Köşeye sıkıştığını hissetti ışık. Bir başka şeye dönüşemiyor, çocuk suretindeyken de kendi gibi hissetmiyordu. Işık olarak geldiği bu dünyada bir başkasının gölgesiydi.

Daha fazla dayanamadı. Ay annenin veda etmesine yakın bir vakitte kalktı yataktan. Evden hızla çıktı, aldığı derin nefesler onu kuş olduğu zamanlardaki gibi özgür hissettirdi. Kadın onu gördü. Gözleri karanlık, yüzünde bir korku ifadesiyle ona koştu. Sertçe kolundan tuttu, kadın ilk defa şefkatinden yoksun dokunmuştu çocuğa. 

“Beni neden bırakıyorsun?”

Işık kolunu çekti, kadın yine yakaladı. 

“Gidemezsin. Dışarısı çok tehlikeli.”

Işık kolunu şekti, kadın yakaladı.

“Benimle kal.”

Her bir çekişinde ışık parçalandığını hissetti. Çocuk kolunu çekti, kadın peşinden koştu. Kadın her defasında biraz daha agresifleşiyor, biraz daha acıtıyordu. Çocuk durmadı, ışığını kaybediyordu ama durmadı. Kadının parmaklarının arasında küçük ışık zerrecikleri gezindi. Bir kumaş gibi yırtılıp yok oluyordu parlaklığı. Her kopan parça, onun gücünü azaltıyordu. Kadın son bir kez çocuğu yakaladı ve yüzünü çevirdi. Karanlık çöktü. Işık tamamen sönmek üzereydi.

Kadın yaptıklarının farkına vardı. Geriye bakıp ışık süzmeleriyle dolu yolu izledi. Elindeki karanlık çocuğa geri döndü. İlk günkü gülümsemesi yoktu. Gözleri derin, bakışları yoksuldu. Kadın titremeye başladı, ellerini yavaşça geri çekti. Dizleri uyuşuyor, gözleri sulanıyordu.

“Ben… İstemedim…”

Karanlık kadının mutluluğunu hissettiği gibi acısını da hissediyordu. Kadın son bir kez karanlığa adım attı, son bir kez çoktan gitmiş olana veda etmek istedi. Çocuk kadının sarılmasına tepki göstermedi, onun yerine kadının birkaç dakika daha öyle kalmasına izin verdi. Ardından arkasını döndü, önceden geldiği ormanına geri dönerken kadının arkasından ağladığını duysa da bir daha durmadı.

Sonra ufukta güneş belirdi. Karanlık, sabahın altın tonlarıyla yeniden şekillenmeye başladı. Bu kez balık, kuş veya çocuk olmadı. Bu kez başkasının ihtiyacına göre bir şekil seçmedi. Karanlık yerini tekrar ışığa bıraktı. Parıldayan, kocaman bir yıldıza dönüştü. İlk kez kim olduğunu biliyordu.

Önerilen Yazılar

Article Image

ASANSÖR


favorite 0 visibility 3 bookmark
Article Image

KENDİNİ SEVİYORMUSUN?


favorite 5 visibility 29 bookmark
Article Image

Zacharius Usta - Kitap Analizi


favorite 3 visibility 7 bookmark
Article Image

Zambak


Author Profile S.
favorite 2 visibility 12 bookmark

Yorumlar

BlueSpring 2025-11-18 21:08

vize sınavımı burada paylaşmasaydım olmazdı <3

Yazbiköşe 2025-11-21 09:59

guess who is back ya