İçerik Resmi

Yenilgimin Tarihi


favorite 0 visibility 4 bookmark 0



Kendimize şöyle bir baktığımızda, yenilgilerimizin ne kadar çok hatıramızı anımsattığını fark ediyoruz. Zaferlerin, mutlulukların bu kadar hatırlanmıyor oluşu aslında orantısız bir üstünlük. Ayıplar, acılar ve bir sürü başka hatıra… Bu satırları okurken bile aklına onlarcası geldiğine eminim.


Korkma. Senin anılarına meşale tutacak değilim. Bu benim kendi yanılışım. Çamurlaşan bütün beyaz kâğıtlarımla kendimi ateşin amansızlığına bırakıyorum.


Yaşarken acelem varmış gibi yürüdüğüm yollarda, tükettiklerimin tek şeyin zamanım olduğunu anladığımdan beri koşuyorum. Nereye gittiğimin bir önemi olmadan. Yolda olmanın verdiği acı ve kaygıyla sadece koşuyorum. Gündüzüm bile artık geceye dönmeye başladı; mevsimlerden bağımsız, umutsuz ve rüyasız gecelerle.


Aklına geldi değil mi, o geceler? Sigarayı söndürecek yer bulamayacak kadar uzun süren geceler… Eğer hiç öyle bir gece yaşamadıysan, bu satırlar sana yalnızca “ilaçlarını almıyor yine” dedirtebilir. Oysa ilaçları bırakalı yıllar oldu. Onların yerine kalem, kâğıt ve biraz da şizoid sanrılar var artık.


Böyle geceler yaşamayan, günün birinde yaşayacak. Çünkü yaşanıyor. Kendimle konuşmanın verdiği huzuru başka hiçbir insanda bulamadım. Ne halimi yadırgayan bir “ben”, ne de beni yargılayan bir bakış. Cesur ve ürkek bir yalnızlık.


İnsanoğlunda gördüğüm tek şey, meymenetsiz bir samimiyet. Can çeliştirme teşebbüsleri… Voldemort’un bile bundan zevk alacağını sanmıyorum, vicdanı sızlardı. Ama insanlar farkında değil; ne kadar zavallı ve muhtaç olduklarının.


Aklı olan deliriyor; kendini birkaç ilaçla uyuşturuyor. Sonsuzluğun bir yerinde, sonlu bir film sadece. Kendi filmimde figüran gibiyim. Bir varmışım, hep yok olmuşum.


Bu bir beceriksizlik değil. İlk bakışta gördüğüne inanan insanoğlu bunu da beceriksizlik olarak algılar ama bu aslında bir vazgeçiş. Günlük hayatın boğucu kaosundan, mide bulandıran ilişkilerden ve içimdeki boşluğu dolduracak bir ruha ulaşamamanın vazgeçişi.


Boşluk dedim ama, içi tamamen boş değil. Yitip giden zamanlar, terk eden kadınlar, ölüden farksız ruhlar, dirençsiz acılar, falan filan… İç sıkıcı bu hikâyede kim başrol olmak ister ki?


Çok denedim inan, yaşamayı, herkes gibi yaşamayı çok denedim. Gözüme mıh çekip, ruhumu ayın karanlık yüzünde kapkara ve uzak tutmaya çalıştım. Başaramadım. Başaramayacağım da zaten. Çünkü her deneyişin sonunda, otomattan çıkan kâğıt gibi “Tekrar deneyiniz” yazısından başka bir şey bulamadım.


Arada bir sigara molası… Konuşamadıklarımı dumanla gökyüzüne göndermekten başka yolum kalmadı. Nilgün Marmara demişti ya: “Kuş koysunlar yoluna.” Bütün kuşları öldürdüler. Benim yollarımda sadece ölü kuş kalabalığı kaldı.


Biliyorum, bazılarına bu satırlar “bu melankolik manyak ne anlatıyor” dedirtecek. Bazen de sıkılıp okumayı bırakacaksınız. Sorun değil. İnsanların vakti kalmadı artık ince şeyleri anlamaya. Bağıra çağıra söylenen şeyleri bile umursamaz oldular. İnsanlıkları da çoktan eriyip gitti.


Ben ise yenilgimin tarihini yazıyorum, aklıma kanla ve gözyaşıyla. Affedin, ama çok kırıldım. Kazıya kazıya magma katmanına kadar indim. Bundan sonrası cehennem.


Mümkünse üzmesinler. Üzeceklerse de iz bırakmasınlar. Çünkü onları temizlemek için çok gözyaşı döküyorum.

Önerilen Yazılar

Article Image

Takvim Yaprakları


favorite 1 visibility 6 bookmark
Article Image

KENDİNİ SEVİYORMUSUN?


favorite 3 visibility 17 bookmark
Article Image

Küskün Çocukluğum


favorite 2 visibility 15 bookmark
Article Image

Sokak Lambası


favorite 0 visibility 6 bookmark

Yorumlar