Simon de beauvoir’in kadınlar üzerindeki söylemlerinin etkisi ve geçmişten günümüze tüm kadınların kimliklerinin üzerinde yazılan bir makale….
Dünyanın canlılarla birlikte varoluşundan itibaren, cinsiyetlerin dünya üzerindeki etkileri ve eylemleri arkeolojik ve antropolojik araştırmalarla incelenmiş ve sorgulanmıştır. Araştırma ve sorgulamaların sonucunda şekillendirilmiş bir cinsiyet görevi karşımıza çıkmaktadır.
İnsanoğlu, yaşam içindeki görevlerini güç ve denge üzerine kurgulamıştır. Bütünlüğün korunmasında ve soy devamında etkili olan cinsiyetler, zamanla bu etkileri baskı ve yönetilme biçiminde sessiz bir şekilde kabul etmeye evrilmiştir.
Bir elin parmaklarını geçmeyecek toplumların haricinde var olan tüm toplumlar genellikle ataerkil felsefe üzerine kurgulanmıştır. Bu toplumlar içerisinde cinsiyetlere düşen görev dağılımları, toplumun bir arada tutulması, ilerlemesi ve dengeli olması adına özellikle kadınlar üzerinde ciddi bir değişkenliğe ve yaptırıma uğramıştır. Sert geçişler olmadan uygulanan bu yaptırımlara kadınlar yavaş bir şekilde ses çıkarmaya başlasalar da bazı toplumlarda hala kendi seslerini çıkarmamaktadır. Kadınların ikinci plana atıldığı ataerkil toplumlar, en ilkelinden en modernine kadar tüm yaşamların içinde kendisini göstermektedir. Öteki ya da ikinci cins olarak isimlendirilen bu toplumlarda kadınların ikinci plana atılmasına ve eşit olmayan koşullar altında yaşamalarına yol açar.
Kadın bedeninin üstünde söz sahibi olan ve kadınları sadece soyun devamı getirme görevleriyle sınırlandırmış toplumların temellerinde baskı ve yetersizlik kavramları aşılanmıştır.
Günümüzde de hala şiddet gören, öldürülen ve ikinci plana atılarak psikolojik şiddet gören kadınlar, eski toplumların mirasını bugünlere taşımaktadır. Bunu insanlara anlatmaya çalışan ve kadınların aslında seslerinin çıkmasına öncülük eden en önemli düşünür Simon de Beauvoir olarak karşımıza çıkmaktadır.
Beauvoir, kadınların içinde bulunduğu bu sorunu tarih, antropoloji ve felsefe ve kültürel seçeneklerle ele alarak çalışmalara imza atmıştır.
Varoluşçuluk felsefesini kadın üzerinden, kadınların varlıkları üzerinden ele almıştır. Kadın erkek karşısında öteki olarak ele alınmaktadır. Ailenin en temelinden başlayarak inceler. Erkek avantajlı bir konum üzerinde bulunur. Kadın ise kurban rolünde gösterilmektedir. Ataerkil toplum Ötekileştirilen ve ikinci plana atılan kadınların sosyal düzen içindeki kimlikleri, nesnel olarak indirgemiştir. Beauvoir, kadınların bu konumdan kurtulmaları ve toplum içinde hak ettikleri konuma yerleştirilmeleri için çalışmalar yapmıştır.
Beauvoir’in Mirasi Ve Kadın Kimliğinin Geleceği
Simon de beauvoir’in kadın kimliği üzerinde oluşturduğu etkisi, sadece fiziksel bir tartışma olarak kalmamış; toplumsal dönüşümlere yol açan bir hareketin de temellerini de atmıştır. Kadınların kimliği artık daha özgür, daha güçlü ve daha bağımsız bir şekilde tanımlanıyor. Beauvoir’in bize bıraktığı miras, kadınların kendi kimliklerini yaratma hakkını savunan her bir bireyde yaşamaya devam ediyor.
Kadın kimliğinde üstadın etkisi, fark yaratan bir dönüşümün en derin hikayesidir. Günümüze kadar ulaşan bu hikaye, bize yalnızca geçmişi değil, geleceği de şekillendirme gücümüz olduğunu hatırlatmaktadır. Kadınların için özgürlük mücadeleyle kazanılır ve kazanmak için çabalanmaya devam edilmektedir. Bu çabanın en temelinde yanan fener beauvoir’in yıllar öncesinde yaktığı fenerdir. Kadın kimliğini sorgulamak ve yeniden tanımlamak sadece kadınların ve düşünürlerin değil, tüm toplumu ortak sorumluluğudur.
Büyük ilhamla Kadın kimliğinde özgürleşme
Beauvoir’in düşünceleri ve eserleri, kadınların kimliklerinin yeniden inşa edilmesi adına güçlü bir zemin hazırlar. Düşünürün fikirleri, kadınların kendilerini sorgulamana ve mevcut sınırları aşmalarına cesaret vermiştir.
O Günden Bu Güne Ne Değişti?
Bu felsefi öğretiler, günümüzde hala geçerliliğini korusa da ve geçmişten günümüze toplumların içlerinde sesini çıkarmış olsa da, kalıpların işlediği bazı toplumlarda sesini duyurmuş olsa da günümüzün belirli toplumlarında hala kabul görmemektedir. Kadınların söz hakkı, özgürlükleri ve sosyal hakları görülmemekle birlikte kadınlara atfedilen ikincil statü yerini devretmemektedir. Toplumun belirli kesimlerinde eğitimde fırsat eşitliği, iş dünyasında kadınların temsil edilmesi gibi bu fikirler kabul görmüştür. Ancak kültürel toplumların temelinde yer alan kalıp sistemler arasında bu fikirler halen arka planda tutulmaktadır.
Kısacası asırlar öncesinden ortaya atılan bilgilerin halen öğrenilmemiş olması karşımıza çıkmaktadır. Eşitlik kavramının toplumların tüm kesiminde kabul görmesini istesek de bu anlayışı kabul ettirmek zor süreçleri işaret etmektedir.
Aydın ve gelişmiş toplumlarda kadınlar bu felsefi aydınlanmanın ardından ikinci cins ve öteki kavramlarından soyutlanmış olsa da, belirli toplumların felsefesinde bu olması gereken görüş ve çaba kedisine bir yer bulamamıştır.
Yorumlar