İçerik Resmi

Sipariş Edilmiş Hayat- Bir Varoluş Sorunsalı


favorite 0 visibility 2 bookmark 0


Geçmişten günümüze kadar uzun yıllar bütün düşünürler varoluşçuluk üzerine sorgulamalarını yapmışlar ve çeşitli kavramlar ortaya atmışlardır. Kimilerine göre bir tanımı bulunamadı, kimilerine göre de çok basit bir tanımı vardı. Gerçeğin kendisine ulaşmak ve ona tutunmak için tüm bildiklerimizi unutarak gelin bu düşünürlere kulak verelim… 

Hepsinin bir masa etrafında bir araya geldiklerini hayal edelim, 

Weil, varoluşçuluk bir bunalım demiştir. Gerçeklerin sadece bir acıdan ibaret olması ve zorunlu bir yaşamanın mümkün kılındığı bunalım durumu olarak varoluşu açıklamıştır. Kendisine benzer bir şekilde ifade eden bir diğer düşünür ise, Mounier’dir. Ona göre varoluşçuluk umutsuzluktan başka bir şey değildir. Anlamlı bir hayat yok.

Hamlin’e göre bunaltı, Banfi’ye göre kötümserlik, Wahl’a göre başkaldırış, Marcel’e göre özgürlük, Lucas’a göre idealizm… her biri aslında temelin asıl yorumu yapmadan belirli kısımları hakkında yorumlarını masaya yatırmışlardır. Bir de yaşadıkları toplum ve dönemi de önümüze açacak olursak kendilerine göre belirledikleri tanımlar var oldukları toplumların içerisinde yaşanan kaos ya da kargaşadan ortaya çıkmış gibi görünüyor. Bütün bu yorumları toplayıp bir araya getirmek istesek gerçek varoluşçuluk terimine ulaşmamış mümkün mü? Göreceli ve yaşam ile entegreli cevaplar ile tek bir açıklamaya ulaşmak bir yolumuz olabilir mi?

Bu soruya en kolay cevabı Jean-Paul Sartre veriyor. Varoluş felsefesine göre çoğunluğun kabul ettiği kalıbın dışında bir yorum karşımıza çıkıyor. Sadece insan dediğimiz varlıkta öz, varoluştan önce gelmez. İnsan bir şekilde vardır ve yaşamı sürdürür. Özünü kendisi yaratır. Yaratma aşamasında belirli basamaklardan bahsedilir; yavaş yavaş kendini belirlemeye başlar. Dünyaya atılarak ve gerçekliğin kendisi olan acıyı çekerek, savaşarak kendisini geliştirir. Bu geliştirme yolu yaşam boyunca kapanmaz sürekli olarak yeni mücadeleler, yeni savaşlar ve yeni acılar ile özünü pişirmeye başlar. Acı gerçektir ve yaşamın kanıtıdır. Kısacası varoluş özneden önce gelmektedir. Tüm bu yorum tartışmalarının sonucunda varoluşçuluk kavramı, ruhsal bir sahayı, öznel olan davranışları ve düşünce biçimlerini anlatmaktadır. 

Rittler, varoluşçuluk kavramını bizlere şu şekilde anlatmaktadır. “Köklerinden kopmuş, toplumda yabancılaşmış, mutsuz insan varlığıdır.” Demiştir. Bu ifade ile birlikte karşımıza çıkan diğer düşünür, Tillich olmaktadır. Makineleşmiş dünyanın insanı varoluş adı altında kendisine ve topluma yabancılaştırmasının altını çizmektedir. Bu kavram içinde insanoğlu zaman ilerledikçe çalıştırdığı makinenin buyruğu altına girmeye ve nesneleşmeye başlıyor. Makineleşmiş toplumun getirdiği en büyük tedirginlik sınıf farklılıklarının oluşması ile varoluş kimliklerinde de değişimlerdir. Birey yavaş bir şekilde kendi kimliğine ve kişiliğine yabancılaşmaya, toplumdan uzaklaşmaya ve yalnızlaşmaya doğru yol almaya başlıyor. Sartre’nin ifadesi ile nedensiz ve anlamsız bir varlık olarak yaşam içerisinde şartların belirlediği görevlerini tamamlıyor. 

Varoluşçuluk içerisinde Jaspers, bireylerin bütün hayatına karışan devlet denilen makinenin kişiyi yutmasından sitem etmektedir. Sartre eserlerinin bir kısmında yarattığı bireylerin acaba özgürlük kavramları nedir? Bir topluma dahil olmuş olan bu bireylerin en büyük gücü, dünyadan kaçmak, kendisinden uzaklaşmak ve kopmak, baskı yapan ne varsa hepsinden sıyrılmak ve yok etmektedir. Bu sebepten insanlar ezilmiş, kötüleşmiş zannederek kendisine sıkıntı yaratma ihtiyacı ile gerçekler arasında bocalamaya başlıyor. Toplumun şekillendirdiği insanoğlu kendi özünü bu soğuk dünya içerisinde kendisine gösterilen görevlerin şeklinde bulduğunu zannediyor, kendisine sipariş edilmiş bir hayatın içerisinde gerçek ve sahte varlık arasında ayrım yapamadan yabancılaşmış ve sadece gerçekliğin acı, mutsuzluk olduğuna inanmış bir varlık olarak boşlukta nefes almaya devam ediyor. 

Hangisi gerçek olan?

Peki gerçek bu mu? Yoksa bu da diğer yaşamlar gibi kandırıldığımız bir illüzyondan ibaret bir hayat mı? Boşluk ne ile dolar? Gerçek hayat, gerçek varoluş bize yansıtılan mı? Bizler sipariş hayatların içerisinde mi şekilleniyoruz? Yoksa, derinlerde bir yerlerde onu bulmamızı mı bekliyor? Bekliyorsa bir gerçeklik onu yeniden doğurmaya olan gücün aslında dışarıdan aktarılan kalıpların etrafında değil, kendi içimizdeki kudretin ışığında olduğunu bilmemiz gerekir. Acı ve mutsuzluk bir gerçeklik değil, bir yanılsamadır. Sadece gerçek olduğuna inandırılmak istendiğimiz için her ortaya çıkan eserde bir dram yatar. Oysa ki temelde bulunan sevgi ve mutluluğu hayalden çıkarıp gerçekliğe ve özgürlüğe bırakırsak yaşanmak için kutudan çıkarılmayı bekleyen gerçek benliklere ulaşmak çok daha kolay olacaktır. 

Kaynakça: J.P. Sartre VAROLUŞÇULUK • • (existentialisme) İnceleme, konuşma, tartışma

Önerilen Yazılar

Article Image

Küskün Çocukluğum


favorite 2 visibility 17 bookmark
Article Image

1. Bölüm: Kırmızı Işığı Yakmak


favorite 0 visibility 1 bookmark
Article Image

Hiçliğin Sancısı


favorite 0 visibility 9 bookmark
Article Image

DERDİMİZ HİSSETMEK


favorite 4 visibility 15 bookmark

Yorumlar