İçerik Resmi

Kendini Arayan Ruhun İki Sureti


favorite 2 visibility 12 bookmark 0


İnsan bir yolculuk değil midir zaten, önce kendinden kopup sonra kendine varan?

 

Bazen iki eser, birbirinden uzak yüzyıllarda doğar ama aynı sessizliği paylaşır. Biri kelimelerle anlatır içindeki boşluğu, diğeri çizgilerle. Biri bir kadının kendi ruhunu arayışıdır, öteki bir figürün bedenden ayrılışı. Lou Andreas-Salomé’nin Arayışlar’ı ile Pierre-Paul Prud’hon’un “Toprağa Bağlı Bağları Koparan Ruh” çalışması tam da böyle iki eserdir. Farklı yollardan yürürler, ama aynı derinliğe inerler. Çünkü aslında ikisi de aynı hikâyeyi anlatır: kendi olabilmek için kopmak, koparak yeniden hayata dönmek.

 

Kendine Dönmenin Yolu Kopmaktan Geçer

Salomé’nin dünyasında kadınlar başkaları tarafından tanımlanmaz. Onlar, kendilerini tanımak isteyen, kendi sesini duymaya çalışan ruhlardır. Ama bu kolay bir yol değildir. Ailenin, toplumun, inancın, aşkın yüklediği roller ağırdır. Bu yükleri sırtından atmak bir kayıp gibidir önce. Tanıdık olan silinir, alışılmış sesler susar. Ama işte tam orada başlar içsel yolculuk. Çünkü bazen bir benlik, yalnızca geride bırakılanlardan sonra belirir.

 

Prud’hon’un figürü de böyle bir anın içinde yakalanmıştır. Karanlık bir fonda, ağır ama zarif bir hareketle yukarı süzülen bir beden… ardında kalan ruh. Ne geçmişe sıkıca bağlı, ne de geleceğe umutla bakan. Sadece gitmeye karar vermiş bir varlık. O an, hem bir son hem de bir başlangıçtır.

 

Yalnızlıkla Yüzleşmeden Hiçbir Dönüş Gerçek Değildir

İkisinin ortak duygusu yalnızlıktır aslında. Ama acıklı, tükenmiş bir yalnızlık değil bu. Daha çok içe dönen, kendini dinlemeye cesaret eden bir yalnızlık. Salomé’nin karakterleri o yalnızlıkta ne sevdiklerine tutunabilir, ne de inandıklarına. Yavaş yavaş çözülür her şey. Ama insan en çok da çözülürken şekillenir.

 

Prud’hon’un çizgisinde de bu yalnızlık vardır. Ruhun arkada bıraktığı beden, artık bir yük gibidir. Ağırlıksızlık bir özgürlük duygusu verir ama o da dikenlidir. Çünkü kopmak, her zaman biraz da acımaktır. Ne olursa olsun bir yerin parçanı tutar. Ama yine de gitmek gerekir. Çünkü kalmak artık kendine ihanet olur.

 

Hayata Geri Dönmek, Ama Bu Sefer Kendin Olarak

İşte burada başlar bu iki hikâyenin en güçlü yanı: dönüş. Salomé’nin kadınları kopar, yalnız kalır, sorgular. Ama sonunda hayattan çekilmezler. Aksine, yeniden dönerler hayata. Fakat bu sefer başka bir yerden, başka bir gözle, başka bir bilinçle. Eskisi gibi davranamazlar çünkü artık kim olduklarını bilmektedirler.

 

Prud’hon’un figürü de sadece kaçmaz, sadece uzaklaşmaz. O çizim bir yok oluş değil, bir yeniden doğuştur. Ruh, bedenin sınırlarını aşıp başka bir varoluşa yönelir. Belki daha hafif, belki daha gerçek bir yere. Onun süzülüşü, bir terk ediş değil, bir geçiştir.

 

Kopmanın Sessizliği, Dönmenin Işığı

Belki de bu yüzden bu iki eser birbirini tamamlar. Salomé’nin cümlelerinde, Prud’hon’un çizgisinde aynı sükûnet, aynı gerilim, aynı özlem vardır. Koparak özgürleşmek, özgürleşerek yeniden başlamak. Ne tamamen dünyadan vazgeçmek, ne de onun içinde kaybolmak. Arada bir yer vardır; ne sadece beden, ne sadece ruh… İşte o aralıkta doğar hakiki dönüş.

 

Bazı ruhlar kendini bulmak için her şeyden vazgeçer, sonra sadece kendiyle döner hayata.

Önerilen Yazılar

Article Image

Kurşun Asker
bookmark


favorite 2 visibility 16
Article Image

DİJİTAL DÜNYA, VAROLUŞÇULUK
bookmark


favorite 0 visibility 6
Article Image

KIRIK CAM TEORİSİ - KIRIK BENLİKLER
bookmark


favorite 4 visibility 11
Article Image

Sanatoryum
bookmark


favorite 12 visibility 177

Yorumlar