Mucizelere İnanmak
Mucizeler… İnanması zor ama insanın içinde bir yerlerde “Acaba gerçekten var mı?” diye sorgulamasına neden olan gizemli şeylerdir. Açık konuşmak gerekirse, ben mucizelere hep inandım ve bugün artık daha da derinden inanıyorum.
Tıpkı imkânsızlıkların aslında kendi koyduğumuz sınırlar olması gibi, mucizelerin de bilinçaltımızın inandığı ölçüde var olduğuna inanıyorum.
Bu inancım yüzünden bazen kalabalıkların içinde kendimi “Hayal dünyasında yaşıyor,” denilen biri gibi hissederdim. Zamanla bu algı beni yormaya başladı. Oysa yaptığım şey yalnızca umut etmekti. Mucizelere inanmak için kanıta ihtiyacım yoktu. Çünkü biliyordum; mucizeler vardı. Ve bu mucizelerin birçoğu dışarıda değil, içimizdeydi.
Ama önce mucizenin ne olduğunu anlamamız gerekiyordu. Hani deriz ya “hayal dünyası” diye… Bize imkânsız gelen her şeyin yaşadığı yerdir orası. Ve evet, mucizeler de bu dünyanın bir parçasıdır. Ama orada imkânsızlıklar değil, sadece bizim koyduğumuz sınırlar yaşar.
Bana göre mucizeler, hayal dünyasının ürünü olabilir; ama bu onları gerçek dışı yapmaz. Çünkü o dünyada imkânsızlıklar değil, cesaretle aşıldığında yok olan engeller vardır. Bu farkındalığa vardığımda mucizelere olan inancım daha da güçlendi.
Mucize denince çoğumuzun aklına büyük şeyler gelir: Ölülerin dirilmesi ya da Ferhat’ın Şirin için dağları delmesi gibi... Ama gerçek mucizeler çoğu zaman sessizce yaşanır:
Kanseri yenmesi neredeyse imkânsız görülen bir insanın yeniden hayata tutunmasıdır.
Kendinden yaşça büyüklerle yarışan bir çocuğun yarışmayı kazanmasıdır.
Yangınların ortasından sağ kurtulabilmektir.
Ağır kazalardan sonra yürüyemeyeceği söylenen birinin tekrar yürümeye başlamasıdır.
Lösemiye yakalanmış bir çocuğun yeniden gülümseyebilmesidir.
İşte mucize, bazen gözle görülür ama çoğu zaman içsel bir mücadelede saklıdır. Ve bunların hiçbirinde gerçek bir “imkânsızlık” yoktur; sadece zihnimizin koyduğu sınırlar vardır.
Mucize, büyük beklentiler değil; küçük umutlar ve inanç dolu adımlar içinde gizlidir.
Ve ben inanıyorum: Hayal kuran, sorgulayan, sınırları zorlayan insanlar — kendi sınırlarını kendi çizenler — gerçeğe en çok yaklaşanlardır.
Bilmek, öğrenmek, merak etmek…
Bazen sadece umutla yaşamak bile başlı başına bir direniştir.
İnanç, öyle güçlü bir şeydir ki; bazen felaketi getirir, bazen mucizeyi doğurur.
Zihnine ve bilinçaltına bu gücü verenler, hayatın anlamını sorgulamaya başlar.
Ve işte o zaman, mucizeler görünür hâle gelir.
Hayat, mucizelere gebe.
Mucizeler, hayal dünyasında çizilir.
İnanç ise, onları gerçeğe dönüştüren yoldur.
Ve en sonunda, insan yalnızca öğrendiğiyle kalır.
Öğrenmek, belki de başlı başına bir mucizedir.
Yorumlar