İçerik Resmi

Çehov’un Nişanlı’sına Bakış


favorite 1 visibility 9 bookmark 0


İnsanın gerçekten ne istediğini bilmesi mümkün müdür? Yoksa arzularımız, çevremizdeki seslerin, beklentilerin ve kalıpların bir toplamı olmaktan mı ibarettir? Anton Çehov’un Nişanlı adlı kısa öyküsü, bu soruyu dolaylı ama derin bir şekilde sorar. Her şeyin sıradan, yolunda ve olması gerektiği gibi göründüğü bir hayatın içinde aniden beliriveren huzursuzluk, karakterlerin iç dünyasında sessizce büyür.

Nadya evlenmek üzeredir. Ailesi memnundur, nişanlısı saygıdeğerdir, çevre her şeyi onaylamaktadır. Ancak bu yüzeyin altında, kimsenin dile getirmediği bir şey vardır: Ya arzularımız biz fark etmeden başkalarının bize biçtiği arzulara dönüşmüşse?

Nişanlı, yalnızca bireysel bir uyanışın değil, aynı zamanda toplumun şekillendirdiği benliğin sınırlarında dolaşan bir arayışın öyküsüdür. Çehov’un kalemiyle tanıdığımız karakterler — Nadya, Sasha, Andrey, annesi, büyükannesi ve edebiyat öğretmeni — sadece kendi hikâyelerini değil, yaşadıkları toplumun sesini, dayatmalarını ve çelişkilerini de anlatır.


Nadya — Uyanışın Eşiğinde Bir Genç Kadın

Nadya, öykünün merkezindeki genç kadındır. Çevresi tarafından “doğru bir eş adayı” olarak görülen, güzel, terbiyeli ve evlenmeye hazır biridir. Ancak içinde sessizce büyüyen bir şey vardır: sıkışmışlık. Herkes onun adına mutlu olurken, o giderek bu mutluluğun sahte olduğunu hissetmeye başlar.

Sasha ile yaptığı konuşmalar, bu bastırılmış huzursuzluğun bir tür aynasına dönüşür. Nadya’nın bu konuşmalarda “Ben ne istiyorum?” sorusunu ilk kez kendine sorduğunu hissederiz. Onun evden ayrılma kararı, yalnızca fiziksel bir uzaklaşma değil, toplumun onun için çizdiği yoldan bilinçli bir sapmadır. O yol; evlilik, annelik ve suskunlukla örülmüştür.

Nadya bu yolu reddeder. Ancak bu reddediş, romantik bir isyan değil, sessiz ve derin bir uyanıştır.


Sasha — Düşüncenin İçinde Boğulan Aydın

Sasha, Nadya’nın ailesinin evinde kalan yakın bir aile dostudur. Tüberkülozun gölgesindeki bedeni bir tükenmişliği temsil ederken, zihni hâlâ diri ve sorgulayıcıdır. Nadya’nın huzursuzluğunu gören ve adlandıran kişidir. Ancak Sasha yalnızca konuşur; harekete geçmez. Hayata karşı düşünsel bir direniş içindedir, ama bu direniş eyleme dönüşmediği için zamanla içe çökerek onu da susturur.

Sasha’nın Nadya’ya söyledikleri önemlidir; ona düşünmenin kapısını aralar. Fakat Sasha, kendi hayatını dönüştürememiş bir figür olarak kalır. Bu anlamda Nadya ile yolları ayrılır. Nadya harekete geçer, Sasha düşüncenin içinde yavaşça yok olur.

Çehov, Sasha aracılığıyla sorar: Düşünmek yeterli midir? Yoksa düşünceler harekete geçmediğinde, kendi ağırlığıyla insanı çökerten şeyler midir?


Andrey Andreyeviç — Sorgusuzca Kabul Edilen Sıradanlık

Andrey, Nadya’nın nişanlısıdır. Ne kaba biridir ne de baskıcı. Ama tam da bu sıradanlığıyla dikkat çeker. Hayat onun için büyük sorularla değil, küçük adımlarla ilerler. Evlilik onun için kişisel bir bağ değil, sosyal bir görevdir.

Çehov burada çok ince bir tip yaratır: Andrey yanlış biri değildir, ama eksik biridir. Nadya’nın ondan uzaklaşma sebebi onun kötü oluşu değil, sıradan ve sorgusuz oluşudur. Kendi arzusu olmayan, başkalarının çizdiği rotayı yaşayan bir adamdır.

Nadya’nın Andrey ile evlenmesi, sadece bir evliliğe “evet” demek değil, aynı zamanda kendi arzularına “hayır” demektir.


Anne ve Büyükanne — Kadının Kadına Örülen Sessiz Kapanı

Nadya’nın annesi ve büyükannesi, hikâyenin görünmeyen ama güçlü figürleridir. Toplumun kadınlara sunduğu tek yaşam şemasını içselleştirmiş ve bu modeli çocuklarına da dayatmaktadırlar. Nadya’nın gitme kararını anlamazlar. Gitmek ayıptır, deliliktir, kadına yakışmaz.

Burada Çehov’un çok acı bir gerçeğe parmak bastığını görürüz: Kadının bastırılmasında yalnızca erkekler değil, kadınlar da rol oynar. Anne ve büyükannenin kurduğu düzen, kadınlığı ev, aile ve sessizlikle tanımlar. Nadya’nın gitmesi, bu düzenin yıkılabileceğini göstermek bakımından tehdit olarak görülür.

Anne, kızının gidişiyle beraber kendi hayatını da sorgulamaya başlar; bu sorgulama onu felsefi düşüncelere sürükler. Ancak toplumun katı normları karşısında direnç gösteremez, kendi iç dünyasında sıkışıp kalır.


Edebiyat Öğretmeni — Başarının Getirdiği Boşluk

Öykünün son bölümünde karşımıza çıkan edebiyat öğretmeni, bambaşka bir bunalımın temsilcisidir. Bu kez toplumun sunduğu “iyi hayat” hayali gerçekleşmiştir: Zengin ve sevdiği bir kadınla evlenmiş, rahat bir yaşama kavuşmuştur. Ancak bu “başarı”nın ardından içsel bir boşluk belirir.

Edebiyat öğretmeni artık yazmaz, düşünmez, üretmez. Her şeye kolayca ulaşınca, hiçbir şeye ihtiyacı kalmamış gibidir ama aynı zamanda hiçbir şey anlamlı da gelmemeye başlamıştır. Onun yaşadığı bunalım, arzunun aslında başkalarının alkışladığı bir hedefe dönüşmesinin doğal sonucudur. Başarı, içten gelmeyen bir yönelişse, insanı yükseltmek yerine içten içe tüketebilir.


Kimin Arzusu? Kimin Hayatı?

Çehov’un Nişanlısı, sessiz bir başkaldırının, içten içe büyüyen bir sorgulamanın öyküsüdür. Büyük patlamalar veya yüksek perdeden isyanlar yoktur; ama karakterlerin sıradan hayatlarının yüzeyinde ilerleyen derin çatlaklar vardır: “Bu hayat benim mi? Gerçekten istediğim mi?” sorusu, her sayfada yankılanır.

Çehov’un sunduğu her karakter, bu çatlağın bir yansımasıdır. Kimi o çatlağa düşer, kimi fark eder ve uzaklaşır. Ama hepsi aynı sorunun etrafında döner: Gerçekten istiyor muyum, yoksa istenmesi gerekeni mi?

Bu soruya herkes kendi hayatında vereceği bir cevaba sahiptir. Nişanlı ise o cevaba giden yolda, sessiz ama derin bir rehber gibidir.

 

Önerilen Yazılar

Article Image

Sessiz Bir Lunaparkta Selim İleri


favorite 3 visibility 8 bookmark
Article Image

Kuşların Ardında Kalanlar


favorite 2 visibility 15 bookmark
Article Image

Hiç Hikayene Baktın Mı?


favorite 4 visibility 7 bookmark
Article Image

Papatya


favorite 2 visibility 7 bookmark

Yorumlar