İçerik Resmi

Hatırlamak da Bir Anlatı: Resnais


favorite 1 visibility 4 bookmark 0


Bazı yönetmenler, izleyiciyi yalnızca bir hikâyenin içine değil; zamanın, belleğin ve sezginin katmanlarında dolaşmaya davet eder. Alain Resnais işte tam da böyle bir sinemacıdır.


Filmleri, anlatının klasik sınırlarını aşarak bizi görsel bir düşünme biçimiyle tanıştırır. Geçmişin şimdiki zamanla iç içe geçtiği, zamanın düz bir çizgi olmaktan çıkıp duygularla örüldüğü bir sinema dili kurar.Fransız Yeni Dalgası’yla anılsa da, ondan çok daha özgün bir yerde durur: Sessizliklerle konuşan, görmediğimizi görünür kılan, hatırlamanın kendisini anlatının merkezine alan bir sinemada.


Resnais’nin bu kendine özgü sinema dilini daha yakından anlamak için dört filmine bakmak istiyorum: Hiroshima mon amour (Hiroşima Sevgilim), Muriel ou le Temps d’un retour (Muriel), Le Chant du Styrène (Işıkta Broadway) ve Nuit et Brouillard (Gece ve Sis). Her biri, onun zamanla, hafızayla, travmayla ve sinemanın anlatı gücüyle kurduğu özel ilişkiyi başka bir yönden açıyor.


Hiroşima Sevgilim (Hiroshima Mon Amour, 1959): Hafızanın Şekilsizliği

Alain Resnais’nin Marguerite Duras ile birlikte gerçekleştirdiği bu çarpıcı film, bir aşk hikâyesinden çok daha fazlasıdır. Film, Hiroşima’ya gelen Fransız bir aktris ile Japon bir adamın arasında geçen kısa bir ilişki üzerinden savaşın, kaybın ve hafızanın travmatik doğasını sorgular.

Filmde zaman, doğrusal bir biçimde ilerlemez. Diyaloglar şimdiki zamanda geçerken, görüntüler geçmişten sıçrayarak gelir; belleğin nasıl işlediğini simüle eden bir kurgu kullanılır. Anılar, karakterlerin iradesi dışında yüzeye çıkar. Resnais bu yapısıyla seyirciye şu soruyu yöneltir: “Hafıza, ne kadar bize aittir? Ve ne kadarıyla yaşamak zorundayız?”

Yüzlerdeki yakın planlar, karakterlerin içsel parçalanmışlıklarını yüzeyin altından yansıtır. Emmanuelle Riva’nın yüzü, yalnızca bir aşkı değil; savaşın yıktığı bir kentin, bedeniyle birlikte hatıraları da taşımaya zorlanan bir kadının haritasıdır. Resnais burada aşkı değil, hafızayı anlatır — ve hafızanın unutmayı reddeden yapısını.

 

Muriel (1963): Unutmanın Psikolojisi ve Sessizlikte Çınlayan Travmalar

Muriel, bir kadının ve üvey oğlunun savaş sonrası Fransa’sında sessizlikle kuşatılmış bir hayatını anlatır. Resnais burada, anlatının yüzeyine çıkmayan duygularla dolu bir atmosfer yaratır. Film boyunca adı geçen ama hiç görülmeyen Muriel karakteri, bir işkence kurbanıdır. O yalnızca bir kişi değil, bastırılmış kolektif travmanın simgesidir.

Filmde kurgu parçalıdır, zaman sıçramalıdır, mekanlar durağandır. Resnais, klasik dramatik yapının dışına çıkarak, izleyiciyi karakterlerin belirsizlikleriyle baş başa bırakır. Geçmiş konuşulmaz, ama her nesne, her eşya onun izini taşır. Mekanlar neredeyse bir anı defteri gibi işlev görür: mobilyalar, duvarlar, aynalar.

Burada Resnais bize unutmanın da bir eylem olduğunu, ancak bastırılan şeylerin asla sessiz kalmadığını gösterir. Film, savaşın bittiği bir ülkede, savaşın bitmediği insanları anlatır.


Işıkta Broadway (Le Chant du Styrène, 1958): Estetikle Anlatılan Endüstri ve Zamanın Tersyüzü

Yalnızca 13 dakikalık bir sanayi belgeseli olarak başlayan Işıkta Broadway, Resnais’nin şiirsel anlatıya olan tutkusunun ve biçimsel cesaretinin çok erken bir örneğidir. Film, plastik üretiminin tüm aşamalarını son üründen geriye doğru göstererek anlatır. Görüntülere eşlik eden Raymond Queneau’nun tersine yazılmış şiirsel metniyle film, zamanı tersinden akan bir düşünsel oyun halini alır.

Bu anlatı tercihi, Resnais’nin zamanı doğrusal olmaktan çıkarma eğiliminin ilk deneysel adımıdır. Fabrikadaki makineler neredeyse dans edercesine hareket eder; üretim bir süreç değil, bir ritim ve biçim halini alır. Endüstri burada didaktik biçimde değil, neredeyse soyut bir sanat gibi ele alınır.

Resnais, belgesel estetiğini baştan aşağı yeniden kurar: Didaktizm yerine görsellik, açıklama yerine his, kronoloji yerine sezgi. Işıkta Broadway, Resnais’nin yalnızca ne anlattığına değil, nasıl anlattığına dair büyük bir meydan okuma olarak öne çıkar.


Gece ve Sis (Nuit et Brouillard, 1956): Sessizliğin Hafızası

Nuit et Brouillard, Nazi toplama kamplarını konu alan ve sadece 32 dakika süren bir belgeseldir. Ancak bu kısa sürede Resnais, tarihsel travmayı anlatmanın etik sorumluluğunu, biçimsel sınırlarını ve duygusal yoğunluğunu benzersiz bir şekilde ortaya koyar.

Film, hem 1944’teki görüntüler hem de 1955’teki bugüne ait “boş” kamp görüntülerini bir araya getirir. Fakat bu boşluk, aslında doludur: sessiz, ama yankılarla çınlayan bir boşluk.
Görüntülerin yanında ses, anlatıdan çok sarsıcı bir iç ses gibidir. Alain Resnais burada tarihi göstermeye değil, tarih karşısındaki çaresizliği hissettirmeye çalışır. Resimler, suskunluğu; suskunluk,
dehşeti taşır.

Film, izleyiciye bilgi aktarmaktan çok, bir bilinç aktarır: Unutmak, yalnızca zamanın değil, siyasetin de bir işlevidir. Bu nedenle Gece ve Sis, hem bir belgesel hem de hafızaya yazılmış bir şiir gibidir.

 

Resnais’nin Sineması — Zihinsel Bir Hafıza Mekânı

Hiroşima Sevgilim’de aşkın içinden çıkan travma, Muriel’de bastırılmış suçluluk, Işıkta Broadway’de endüstriyel zamanın estetiği ve Gece ve Sis’te tarihsel suskunluk... Tüm bu filmler, Alain Resnais’nin sinemayı yalnızca bir hikâye anlatımı değil, bir bilinç alanı olarak gördüğünü ortaya koyar.

Zamanı eğip bükerek, anlatının sınırlarını zorlayarak ve duyguları imgelerle yoğurarak kurduğu bu sinemasal dünya, izleyiciyi yalnızca görmeye değil, hatırlamaya, sorgulamaya ve sezgisel olarak katılmaya çağırır.

Alain Resnais, sinemada zamanın ve hafızanın en büyük düşünürlerinden biri olarak, hâlâ hem estetik hem de etik açıdan yol gösterici olmaya devam ediyor.

 

Önerilen Yazılar

Article Image

BOLKARLARDA BİR GÜN


favorite 0 visibility 5 bookmark
Article Image

"AĞLAMA" DEMEYİN AĞLAYANA


favorite 1 visibility 8 bookmark
Article Image

Kendi Sesini Duyabildin Mi


favorite 1 visibility 4 bookmark
Article Image

TOZLU SAHNE


favorite 0 visibility 6 bookmark

Yorumlar