İçerik Resmi

Sessizlikte Düşünen Sinema


favorite 1 visibility 1 bookmark 0


Krzysztof Zanussi ve Nuri Bilge Ceylan Arasında Bir Yolculuk

Bazı filmler bittiğinde, sadece bir hikâye sonlanmaz; yeni bir düşünce uyanır içinde. Görünürde belki fazla bir şey olmaz; birkaç anlamlı bakış, uzun bir suskunluk, bir yaprağın usulca düşüşü ya da uzaktan gelen hafif bir köpek havlaması... Ama işte tam da bu “hiçlik”in içinde, insanın ruhunu derinden titreten, iç dünyasını harekete geçiren gizemli bir şey yatar.
 İşte bu yazı, sessizliği anlamaya çalışan, sessizliği anlamaya davet eden iki yönetmeni yan yana getirme niyetinde: Krzysztof Zanussi ve Nuri Bilge Ceylan.

Bu iki yönetmen, sinemayı yalnızca bir anlatı değil, bir düşünce biçimi olarak görenlerden. Onlar, sahnelerle soru soran, sessizlikle düşünen yönetmenler. Farklı dillerde, farklı coğrafyalarda ama aynı iç sesle sinema yapıyorlar:
   İnsan olmak ne demek?

 
Krzysztof Zanussi: Işıkla Gölge Arasında Kalan Düşünce

Zanussi'nin sineması bir laboratuvar gibi işler. Işıkların altında, zihnin içinde bir arayış başlar. Bilimle başlayan, felsefeyle devam eden bir yolculuk... Onun karakterleri hep bir ikilemin ortasındadır. İnançla akıl, umutla kuşku, yaşamla etik arasında gidip gelirler.

Iluminacja’da genç bir adamın hayata dair soruları vardır. Cevap arar ama buldukları cevaplardan çok, soruların ağırlığına maruz kalır. Film ilerledikçe olaylar değil, düşünceler derinleşir.

Zanussi’nin kamerası, dışarıyı değil içeriyi çeker. Gözle görünmeyen sarsıntıları, içsel kıpırtıları... Duygular değildir asıl mesele; duyguların doğurduğu sorulardır. Seyirciye bir ders vermek istemez. Ama onunla birlikte yürümek ister. Düşünmeye birlikte cesaret etmek...

Zanussi’nin sinemasında sessizlik bir boşluk değildir; aksine, düşüncenin yankılandığı bir alandır. Film boyunca belki hiçbir çatışma yaşanmaz ama seyircinin içinde görünmeyen çatışmalar filizlenir.

 
Nuri Bilge Ceylan: Taşranın Sessizliği, Zamanın Durgunluğu

Ceylan’ın filmlerine girmek, sabah çok erken uyanmış bir taşra kasabasına adım atmak gibidir. Ortalık sessizdir; sis henüz dağılmamıştır. Konuşmalar kısa, bakışlar uzundur. Zaman ağır akar ve bu ağırlık, karakterlerin iç dünyasını şekillendirir.

Uzak’ta iki adam vardır; yan yana yaşarlar ama birbirlerine ulaşamazlar. İstanbul’un gri kış sabahları gibi, onların da ruh hâli donuktur.

 Bir Zamanlar Anadolu’da ise gece boyunca süren bir yolculuk vardır; görünürde bir şeyler aranır ama asıl bulunan, insanın içindeki bilinmezliktir. Araç farlarının aydınlattığı kır yolları, karakterlerin iç dünyasındaki kıvrımları yansıtır. Konuşulan her cümle, söylenmeyen başka cümlelerin gölgesinde kalır; sessizlik ise en derin gerçeği anlatır.

Ceylan’ın kamerası doğayı da anlatının bir parçası haline getirir. Rüzgâr, toz, yağmur, çıtırtı... Her şey karakterlerin içine sinmiş duyguları görünür kılar. Konuşmak bir zorunluluk değildir onun filmlerinde. Çünkü bazen bir yaprağın yere düşüşü, bir özürden daha çok şey anlatır.

Ceylan, sinemasını büyük cümlelerle değil, suskun anlarla kurar. İzleyiciye hikâyeyi değil, atmosferi yaşatır. Bu atmosferin içinde geçmişin tortusu, pişmanlıklar ve yarım kalmış duygular yavaş yavaş su yüzüne çıkar.

 
Sessizliğin Ortak Dili: Aynı Soru, Farklı Cevaplar

Zanussi ve Ceylan... İki farklı dil, iki farklı kültür ama aynı derinlikte akan iki sinema dili. Birbirlerinden habersiz gibi görünürler ama aslında aynı sorunun farklı ifadeleridirler.

Zanussi’nin sineması düşünsel bir tartışmadır. Karakterler konuşur ama her cümle bir düşünceyi tartar.
 Ceylan’ın sineması ise bir iç monologdur. Karakterler sustukça, izleyici onların yerine düşünmeye başlar.

Zanussi ışıkla gölge arasında yürür; bilim ve etik arasında...
 Ceylan sisin içinde dolaşır; yalnızlık ve zamanın içinde...

İkisi de klasik sinema kalıplarına direnir. Onlar için sinema bir eğlence değil, bir farkındalıktır. Hikâyenin sonu değil, sorunun derinliği önemlidir. Belki de bu yüzden onların filmlerinden sonra insan bir süre konuşmak istemez. Sadece düşünmek, biraz yürümek, belki bir kahve içmek ister...

 
Ve Sonunda: Film Sona Erer, Sessizlik Başlar

Bazı filmler biter, ama bizden bir parça alır. Bazılarıysa biter ama içimizde bir şey başlatır. Zanussi ve Ceylan’ın filmleri, ikincisindendir. Onları izledikten sonra yalnızca filmi hatırlamayız; kendi sessizliklerimizi de duymaya başlarız.

Belki de bu yüzden, bu iki yönetmenin sineması bir “bitiş” değil, bir “başlangıç”tır.
 Bir yürüyüşün, bir iç konuşmanın, bir gece uykusuz kalmanın başlangıcı...

Ve en sonunda şunu fark ederiz:
 Bazen bir sessizlik, bin kelimeden daha çok şey anlatır.

 

Ödüller ve Uluslararası Başarılar

Krzysztof Zanussi
  Iluminacja ile Locarno Film Festivali Altın Leopar (1973)
  A Year of the Quiet Sun ile Venedik Altın Aslan (1984)


Nuri Bilge Ceylan
  Uzak ile Cannes Büyük Jüri Ödülü ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülü (2003)
  Bir Zamanlar Anadolu’da ile Cannes Jüri Büyük Ödülü (2011)
  Kış Uykusu ile Cannes Altın Palmiye (2014)

Önerilen Yazılar

Article Image

SEVEN BILLION VERSIONS OF MYSELF


favorite 2 visibility 28 bookmark
Article Image

BEKLEYİŞ


favorite 10 visibility 72 bookmark
Article Image

Uyanışın Karanlık Şövalyesi


favorite 3 visibility 7 bookmark
Article Image

Dini Metinlerin Eğitimdeki Yeri


favorite 2 visibility 11 bookmark

Yorumlar