"Ömür çiçek kadar narin, bir gün kadar kısa"
Zaman her şeyin ilacıdır denir ama hangi zamanın hangi yaraya iyi geleceği de bilinmez. Hepimiz zaman denen ve herkese göre farklı olan ummanın içinde ömür sürüyoruz. Hastalık, sağlık, sevinç, acı, varlık, yokluk, sevgi, merhamet... Hepsi zamanın içinde dönüp duruyor. Zamansızlıktan çıktığımız bu yolda zamandan geçip tekrar zamansızlığa gidiyoruz. Zamana bırakıyoruz birçok şeyi zamanın ne kadar kaldığını bilmeden. Her şeyi zamandan bekliyoruz. Kötü zamanlar deyip suçu da bazen zamana atıyoruz. Sahi nedir zaman? İçinde ilerlediğimiz ve başı sonu belli olmayan bir boşluk... Virginia Üniversitesi'ndeki güneş saatinin üzerinde şu sözler yazıyormuş: " Zaman, bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, sevinenler için çok kısa ama sevenler için sonsuzluktur." Trafik ışıklarında beklerken birkaç dakika çok uzun gelirken, hasta olduğumuzda bir dakika bir saat kadar uzarken; sevdiğimiz yerde, sevdiğimiz anları yaşarken aynı zaman su gibi akıp gidiyor. Albert Einstein, İzafiyet Teorisi'nde zamanın göreceli bir kavram olduğunu, insanın bulunduğu ortam ve yaptıklarıyla ilgili olduğunu, zamanı yapılan işin kalitesinin belirlediğini söylemiştir. 20 yaşında birisi de 90 yaşında biri de zamanın nasıl geçtiği sorusuna aynı cevapları verecektir: "Nasıl geçti anlamadım." Sadaka vermek ömrü uzatır derken, ömür süre olarak değil bereket ve kaliteli yaşam anlamında söylenmiştir. 30 yıl zamanı iyi kullanarak kaliteli yaşamış bir insan, 70 yıl boş bir ömür geçiren insana göre bu manana daha çok yaşamış oluyor. Zaman dediğimiz sonsuz boşluğun içinde kimimiz yaşıyor, kimimiz sadece var oluyoruz. Yaşamak, zamanın değerini bilenler için geçerli iken zamanı israf edenler de sadece var olurlar, yaşamazlar.
Tarih boyunca zaman hep ölçülmüş, biçilmiş; aylara, günlere, saatlere bölünmüş. Üzerine şarkılar, şiirler yazılmış. Ama kinse zamanı tutamamış, durduramamış. Aldığımız her nefesin sayılı olduğunu ve geçen bir saniyenin bile geri gelmeyeceğini düşünürsek zamanın kıymetini anlarız. Dinimiz İslam, bir inanç olmanın yanı sıra bir yaşam felsefesidir aynı zamanda. Allah zamanı bize bölerek vermiştir. İşlerimizi, yaşamımızı beş vakit namaz saatlerine göre ayarladığımızda zamanı israf etmeden kullanmış oluyoruz. Geçmişi geri getiremeyiz, yaşanılan kötü şeyleri silemeyiz, yarın ne olacağını bilemeyiz. Madem hayat kısa, dünya fani, aldığımız nefes sayılı onu bunu bırakıp yaşamaya bakmalıyız. Bu yaşamaktan kasıt yemek içmek, saçıp savurmak değil. Ölçülü, israftan, lüksten uzak, faydalı işlerin yapıldığı, hayırla, güzellikle dolu bir yaşamak. Her anın değerini bilmeli insan. Anı güzel yaşamalı ki geçmişe güzel izler kalsın, gelecek umut dolu olsun. Yetmiş yaşında dönüp geriye baktığımızda boşa geçmiş bir ömrün pişmanlığını değil, dolu dolu yaşanmış bir ömrün huzurunu yaşamak için zamanın değerini bilelim. Sorunları değil, mutlulukları büyütelim. Vakit varken kahvemizi en güzel gün batımlarını izlerken yudumlayalım. Güneşin, yeşilin, havanın, doğanın tadını doyasıya çıkaralım. Sevdiğimiz şarkıları sevdiğimiz yerlerde dinleyelim doyasıya. Sevdiklerimize sımsıkı sarılalım. Hayatımızda var olan, sahip olduğumuz her şeyin kıymetini bilelim. Daha fazlasını beklemek yerine var olanla mutlu olalım. Hayattan güzellikler beklemek yerine hayatı biz güzelleştirelim. Biz zamandan bir şeyler beklerken zaman bizi beklemez. Sabah uyandığımızda nefes alabildiğimize, yürüyebildiğimize, pencereden güneşi görebildiğimize şükredelim. Şükürsüz ve mutsuz geçen her gün ömür israfıdır. İsraf ise günahtır.
Geçmiş ve gelecek. Her ikisi de yaşadığımız şu zamandan geçiyor. Uzunluğu kısalığı bir muamma olabilir ama kalitesi bizim irademize bağlı. Bir gün bu hayat bitecek. Hiç yokmuş gibi olacağız. Zaman dediğimiz şey hiç yaşanmamış gibi olacak ve her şey bir rüya gibi kısacık kalacak. Denizler dalgalanmaya, güneş doğup batmaya, çiçekler açmaya, rüzgar esmeye, kar, yağmur yağmaya devam edecek, yeni kitaplar yazılacak, yeni şarkılar söylenecek ve biz olmayacağız. Hayatta kaybedilen her şeye tekrar sahip olma ihtimali vardır ama zamanın telafisi yoktur. Kaybedildiğinde geri gelmeyecek tek şey zamandır. Necip Fazıl, "Geçliğine güvenip vakit çok erken derken, belki elveda bile diyemezsin giderken" sözleriyle zamanın değerine çok güzel vurgu yapmıştır. Günleri saymayalım, sayılmaya değer günler yaşayalım. Hayatta sadece var olmak yerine, hayatı yaşayalım. Çünkü hayat, yaşadığımız kadar vardır.
"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana."
KENAN GÜLTEKİN
TÜRKÇE ÖĞRETMENİ
Yorumlar