HIRKA
Uzun zamandır hiç açmadığım bir çekmecenin, en derin köşesinde buldum onu. Üzerini giyilmeyen başka giysiler kapatmıştı. Adeta bulunmamak için kendi gidip o karanlık köşeye saklanmış gibiydi. Neredeyse küsmüş, çekmeceye bırakılan lavanta kokusuna da sızmaya çalışan gün ışığına da… Elinden gelse, tırnaklarını geçirip tutunacak o çekmecenin kuytusuna.
Rengi tam olarak neydi, bilmiyorum. Morla kahverenginin, griyle küf yeşilinin arasında kalmış bir ton. Belki de ben bile hatırlamak istemediğim için unuttum rengini. Belli ki onu giydiğim zamanda ben de kaybolmuşum. Belki yolumu bulmak için bilerek unutmuşum onu o kuyuda.
Bazı eşyalar hatırlatmak içindir, bazısı unutturmak. Bazen, düşen bir uçaktan atlamak gibidir anılardan kaçmak. Yaralanmak kaçınılmaz, ölmek yüksek bir ihtimal. Ne veda edebilirsin ne yeniden sarılabilirsin tam olarak. İçimde hep yarım kalan bir tamamlanış gibi...
Zamanla dikilmemiş sökükler gibi, içimde sarkıyor bazı anılar. Ne elim gidiyor düzeltmeye, ne gözüm alışıyor sakilliğine. İlikleri sökülmüş, düğmeleri eksik. Kol ucu yer yer yıpranmış. Sanki her sökükte, bir suçtan aklanmış gibi…
Kimin omzuna atıldı kim bilir teklifsiz, kaç sabah giyildi telaşla. Hangi soğuk gecede eşlik etti bir bardak sıcak çaya. Kaç gözyaşı sildi kol uçları, kaç damla ıslattı yakasını…
Neleri sakladı ilmeklerin arasında, sırdaş gibi... Sorsam anlatmaz şimdi. Belki de en çok bana ait olan keşkeleri.
Ve şimdi… Elimde tutuyorum onu yine; ne giymeye cesaretim var, ne atmaya niyetim. Sanki bir hırka değil, yüzleşemediğim bir anı defteri.
Ve her karşılaşma, bir yara kabuğunun kalkması kadar kırılgan, bir hatırlayış kadar keskin.
Yine de saklıyorum onu.
Belki bir gün hatırlamam gerekirse diye…
Hiçbir şeyin gerçekten geçmediğini bilmek için.
Yorumlar