İçerik Resmi

YOĞURT MESELESİ


favorite 0 visibility 2 bookmark 0


Orhan kamyona yön vermek için bağırıyordu. “Sol yap abi sol yap. Şimdi topla abi direksiyonu.”

Adam çarpmıştı kamyonu süthanenin kapısına. Orhan adamın duymadığını, hatta dinlemediğini iddaa ediyordu. Kamyoncu ise Orhan’ın bceriksizliğine uyup güzelim kamyonu vurmanın sinirinde debeleniyordu. Birbirlerine sesini yükseltmelerinin yanına kamyon kasasına vura vura konuşmalarıda eklenince Suat Bey ortaya çıktı. “Ne bu gürültü be, bir süt yükleyeceksiniz…” birden kamyon tarafından parçalanmış kapıyı görünce Orhan’a dönüp ona bu davranışının yanlış olduğunu nazikçe hatırlattı. “Kaç oldu bu amına koduğumun oğlu kaç? Siktir git eşyanı meşyanı topla!”

Orhan kovulmuştu.

Kovulmuştu ama hem Orhan hemde Suat Bey haklıydı. Hatta belki de Kamyoncu bile haklıydı. Herkes aynı anda haklı olabilir miydi?

Orhan eve gidemedi direkt. Çünkü eve gitse utancı cebinde gidecekti. Utancını biraz sağda solda bastırıp, odağını dağıtıp eve gelme vaktinde geldi. Eşi girer girmez hoşgeldinin ardından ne olduyu çaktı. Kadınlar anlardı. Onların evinde karı-koca ilişkisi farklıydı. Kadının kahinliği ile erkek doğuyor ve gelişiyordu. Orhan durumu çok kıvırmadan anlattı: “Sabah güzel güzel geldim, her yeri temizledim kamyon geldi. Yoğurt fabrikasına gidecek sütleri alacakmış. Abi dedim Yanaşabilyorsan yanaş, yoksa yüklemek uzun sürer. Vaktim var diyorsanda bekleyiver. Ya da el atıver beraber yükleyelim çabuk olur. Hep yanaşırken kamyonlar zarar veriyor kapıya, o yüzden diyorum dedim. Bu ben yanaşırım dedi bende arkadan yön veriyordum dur demeye kalmadı vurdu adam. Adamla dalaştık, iki tane patlatacaktım. Suat iti geldi saydı sövdü, kovdu beni.”. Orhan’ın eşi ilk önce bir iç çekti, yüzünü düşürüp “Yemek hazır geç yiyiver” dedi. “Allah belalarını versin zaten hakkıyla işini yapanı durdurmazlar ki. İt kopuk kamyoncuları bir yandan, halden anlamayan şerefsiz patronlar bir yandan. Bizim kaderimiz ezilmek.” dedi. Orhan bunları duyunca gururuna yediremiyor, sinirleniyordu. Ancak içten içe eşinin onun tarafında olması onu güçlendirip, gizli bir şekilde güçlendirmişti. 

Kamyoncu ise Orhan’ın kovulmasından sonra gömlek cebindeki malbora paketi ve mavi çakmağını çıkarıp bir sigarası yaktı. Patrona ben yüklerim dedi, yetişmesi lazımdı. Hamallık ücreti ve çok az bir miktar hasar ücreti alıp sütleri, yoğurt fabrikasına götürdü. Akşam saat 11’de uzun mesafe yükü vardı. Normalde kısa mesafe pek almıyordu. Yazahaneye gidip biraz dinlendi. Kendi gibi şoför olan 6 arkadaşı daha oturuyordu. Yaşadığı olayı yakınmak için bir sigara yakarak konuşmasının marşına bastı. “Ya babacım bilyorsan karışma karışma. Ben gelmişim rica minnet kısa mesafe almışım, yükleme kapısına kadar girmişim. Adam allem etti kullem etti kasayı kapıya çarptırdı beni. Şimdi ben dünkü çocuk değilim ki, 27 yıldır direksiyon sallıyorum. Suç bende bu hıyarı dinledim. Hayır bir de benim ekmek tekneme zarar gelmiş, sinirle indim birde lagaluga yapıyor piç. Dedim iki tane çekeyim şuna ama patronu gönderdi pezevengi. Kaportacıya gitsem bana zarar parası diye müdürün verdiği paranın 4 katını isterler. Vallahi yapılacak meslek değil ya bu. İnsanla uğraşmak kadar zor bir şey yok baba bu hayatta. Doğru değil mi?” diyerek arkadaşlarının onayını istedi. Arkadaşları en fazla iki kelime kullanarak kafasıyla onaylayıp ağır abi rolünde devam ettiler. Çaylar küçük cam çay bardaklarında ve kırmızı beyaz plastik altlıklarda servis ediliyordu. Ortada bulunan masa koyu kahveydi. Sohbette koyuydu ama sakindi.

Patron Orhan gittikten sonra, kamyoncuya boraz nakit para verdi. Döndürmeye çalışıyordu süthaneyi. Ünlü bir firmanın süt hanesinin müdürlüğünü yapıyordu. Orhan’ın olduğu süthane hep yoğurt fabrikalarıyla çalışıyordu. İşler tıkırında değildi yeterince, çünkü ekonomik kriz onlarıda vurmuştu. Suat Bey Orhan’ı daha önce de uyarmıştı defalarca, hatta böyle bir hatayı bir daha yaparsa çıkarılacağını dahi söylemişti. Çıkarılması da ayrı dertti ama. Çıkış için vereceği tazminat ücreti ayrı bir yüktü. Akşam olduğunda evrak işlerini, makbuzlarını düzenlerken, çocukluk arkadaşı olan Ahmet şef geldi yanına. Yatsı ezanı okunuyordu, masada tavuk kebabı dürümünün sarıldığı kağıt duruyordu.  “Ne yaptın daha bitiremedin mi?” diye sordu Ahmet. Suat bey  kafasıyla yok dedi, bir yandan da hala evrak topluyor, zımbalıyor, dosyaya koyuyordu. Ahmet “Ben çocuklara sıvattırdım kapıyı, biraz malzeme vardı geçenki vukuattan kalan. Kapı kapanmaz hale gelmiş, ona  demirci filan çağıralım yarın. Biride nöbet tutsun sabaha kadar. Çünkü sıkıntılı yere vurmuş kamyoncu, hiç mi görmedin be abi.”  dedi ve Suat Bey’in birden nabzı yükseldi, hafif yüksek ama sert bir tonda konuşmaya başladı. “Ahmet canımı sıkma, sen hallediver. Durumum yok dedi bilmem ne dedi başımıza bela açtı kaçtır kamyonları kapıya vurup vurup durduruyor şu Orhan. Bilerek mi yapıyor ibne ne yapıyor. Bundan önce kamyon mu vuruyordu kapıya! Artık dayanamadım kovdum gönderdim bende. Hayır bu Orhan ayrı bir bela, kamyoncu ayrı bir bela. O da para istiyor, benim ekmek teknem gitti abi zararımı karşıla falan filan. Gelip kapımın, duvarımın anasını ağlattı geldi birde para dileniyor.” dedi. Ahmet halledeceğini söyleyip çıktı, arkadaşının derdiyle dertlendi. Suat bey döner kabuğunu konuşmadan sonra gördü ve çöpe attı.

Gece herkes haklı ve herkes haksız uyumuştu. Önemli miydi kimin haklı olduğu? Ne yani? Buradan ne anlamamız lazım? diye sormalarımı lazımdı Orhan’ın, Suat Bey’in ve kamyoncunun? Yarın hayatlarına devam ettiler ama hepsi de. Yeni bir olay yaşayıp, çevrelerine haklılıklarını öksürebilmek için…

Önerilen Yazılar

Article Image

Uyanışın Karanlık Şövalyesi


favorite 3 visibility 7 bookmark
Article Image

Okurun Karar Verdiği Başlık


favorite 6 visibility 23 bookmark
Article Image

Kendine mi dönecek? Daha da mı çökecek?


Author Profile Ays
favorite 2 visibility 20 bookmark
Article Image

Beni Bana Bırakıp Git


favorite 2 visibility 7 bookmark

Yorumlar