Yazmaya cüret etmemi sağlayan ve ilham veren, bana göre ölümü ancak duygularından vurulması ile gerçekleşebilecek olan, cephe arkadaşım biricik Seda’ya…
- Fonda çatışma ve patlama sesleri-
Önümde gözün gözü görmediği, tozu dumana katan bir kargaşa bulutu;
Resmî bir kaos fermanı.
Kırdırmaya, vurdurmaya ve sağ kalanın hayat boyu gazi ünvanıyla ödüllendirileceği bir tarafın seçimi.
2 kan 1 ter, eser miktarda göz yaşından oluşmuş mürekkep ile göğsünden süzülüp ayaklar altına akıp yere yazılan destan.
Ve sen bu tabloda güç bela itiyorsun ayaklarını.
Gerçek bir Romantizm görseli. Harika bir vahşet şöleni.
Amaç gitmek olsa tersi istikamete doğru tam arkanda kalan geçmişe doğru giderdin ancak amaç itmek. İte ite devam edebilmek.
Solunda, çok değil yalnızca iki adım geride, bütün değil, ondan geriye kalan parçalanmış kalbinden tanıdığın birisi;
bir zamanlar severdim diye baktığın bir DOST.
belki aynı cepheden, kendi savaşında yenik düşmüş kalmış oracıkta.
Gözünün önünde, Beşiktaş’ta buluştuğunuz o günde çekilmiş bir film. O zaman ne kadar sıradan ama şimdi ne güzelmiş dediğin türden. Ve o zamandan, dostun henüz bir bütünken… kalbi yerinde, parçalanmamış.
İlerliyorsun. Yas sırası değil şimdi.
Kararlı, öfkeli, hızlı ve de bir o kadar sıcak bir kurşun geçiyor sağından. Sen, asker, kurşundan daha kararlılık göstererek kurtuluyorsun vurulmadan.
Etrafında koşuşturan, yerde kıvrılan, parçalanan, bağırıp çağıran küfür ve kıyamet uğuldayan birileri… Kimini tanımıyorsun. Hatırlayamıyorsun.
Yorgunsun. Süngünden damlayan geçmişinin üstüne basa basa devam ediyorsun ağır adımlarla koşmaya.
Tüfek ağırlaşıyor giderek, tetikteki parmağın nasırlaşıyor. Adımların ağırlaşıyor.
Kaos büyüyor, ölümler artık sıradanlaşıyor ancak sükunete bir türlü ulaşılamıyor.
Nihayete erişilemiyor.
Tam önünde, bir adım ötende, sana doğru düşüşünü görüyorsun birinin. Göğsünden başlayan koyu büyük bir leke yüzünden. Vurulmuş.
Bir zamanlar kızmıştım diye baktığın bir ARKADAŞ.
Gözünün önünde yorgun bir mesai gününde çekilmiş bir film. O zamanlar sıradan -hala da sıradan ve iyi ki yaşamışım dediğin türden. O zaman, arkadaşın henüz göğsünden delinmemişken.
Her neyse yas sırası değil şimdi. İ L E R L E.
Postalların sol ayağını vuruyor yeterince vurulmamışsın gibi.
Kalan mecalin kadar devam ederken, ‘’ne zaman bitecek bu’’ diyorsun kendi kendine. Ya da bitebilecek mi?
Olduğun yerde dizlerinin üstüne çöküp güçlü bir çığlık atıyorsun deli gibi… Etrafındaki bütün bu savaş kadar delice olmayan bir delilik halindesin.
Deli, yorgun ve öfkeli. Yaralı, üzgün ve sakin olmak üzeresin.
Derin bir nefes alıp, adrenalinin, hazır olmadığın bir anda seni arkandan bir havuza iter gibi sırtından ileri doğru itmesiyle ileri atılıyorsun.
Neye uğradığına şaşırıyor ancak geriye bakamıyorsun bile!
Topuğun daha da acıyor. Zar zor attığın adımınla bir mayına basıyorsun…
Sadece filmlerde olur sandığın bir savaş filminin ağır çekim sahnesinin kan revan içindeki başrolüsün.
Kulağında bir çınlama…
Tamam, tamam, tamam, tamam, tamam, tamam, tamam,tamamtamamt a m a m t a m a m
Solunu delen, içindeki her şeyle birlikte yere döken ve acımasızca damarlarındaki bütün kanla usulca seni yıkayan o yüz…
Sadece ona aşık olduğun için seni hayal kırıklığına uğratmayı kendine hak olarak görüp, duygularından korkak ama dürtülerinden cüretkar…
bastığın mayınına rağmen canını daha da yakmaya ant içmiş sanki… Seni, sessizlik kurşunuyla vurup, yıkıyor oracıkta.
Ölümün kurşunundan değil ama bir zamanlar sen gül ekiyor zannederken sinsice döşediği Tamam mayınlarının kulağındaki sonsuz çınlama döngüsü ile oluyor.
Ağır ağır.. ve son damla kanın akıp tüm o toprak emene, gözlerin kararıp artık güzel zamanlarınızda kaldığın halüsinatif bir harikalar diyarında kaybolana dek…
Beyaz bir tavşan seni kırlara sürüklüyor güzel bi gün… çiçekler rengarenk, kokuları baş döndürücü…
….
Yorumlar